28 Haziran 2012 Perşembe

Tabiat’ın Duygusal Parçasıdır Resim

Tabiat’ın Duygusal Parçasıdır Resim
Nedir resim? Bir resim’ e baktığımızda o resimde neler görmek isteriz? Renklerin bir araya geldiği bir ahenk içinde fırçayla birleşerek tuvalde oluşturduğu darbeler neler anlatır bize? Sanatçının ortaya koyduğu eserde ne demek istediğini ve ne anlatmak istediğini sorgularız hep ama asıl sorgulanması gereken ilk şey sanatçının ortaya çıkardığı eserinin biz izleyiciler üzerinde nasıl bir etki bıraktığıdır. Çünkü önemli olan ve sanatçının nihai amacını oluşturan; karşısındakilere kendi duygularını yansıtırken tamamen doğal ve içten oluşudur. Fakat sanatçının biz izleyicilerden beklentisi kendi anlatmak istediklerini, duygularını, hislerini tuvaline yansıtırken sanatçının bu duygu ve hislerini anlamanın yanı sıra eserin de bizlerde bıraktığı duygusal izlerdir. Tolstoy, "İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştı" der.
Sanatta izlenimcilik akımı; izlediğimiz, içinde bulunduğumuz bu dünyayı, soluduğumuz bu havayı, gün ışığını, doğanın renklerini ve tüm bunların bizlerde yaşattığı algıları tuvale aktarma ve tüm bunları olduğu gibi yansıtma isteğini doğurmuştur sanatçıda. Sanatçılar izlenimcilikle, gördükleri gerçek dünyayı değil, dünyada ve doğada bulundukları ortamda hissettikleri duygu ve algıları resme yansıtmayı, bu duygu ve algıları izleyicinin de yaşamalarını amaçlamışlardır.
Sanat eseri her zaman tartışmalara ve eleştirilere açık olmuştur. Eserlerin anlattıkları, hissettirdiği duygular ve algılar birbiriyle bağlantılı olmuş, bir o kadar da birbirinden çok ayrılmışlardır. Kişilerin duyguları, algıları ortam ve koşullar kişi üzerinde çok farklı sinerji yaratabilir. Sanatçılar ve sanat eserini izleyen kişiler sadece o anı yaşarlar, duygular, hissedilenler, algılanan tüm her şey o anda yaşanır ve o anda kalır.
İzlenimcilikte sanatçının kendi yorumu ve doğayı algılayış biçimleriyle bu bütünlüğü eserlerine, renklerle olan uyumu ile bir cümbüş halinde yansıtmaları çok önemlidir. Duygular ve algılar her sanatçıya göre değiştiği gibi, sanatçının da kendi içindeki bu duygu ve algılar farklı zaman ve olaylar koşullarında değişiklikler gösterir. İzlenimci sanat eseri her zaman sanatçısının o anki duygularını yansıtır, fakat her zaman karşısındaki izleyicisine o anki duyguları yaşatamaz. Bu durum sadece plastik sanatlar alanı için değil; roman, şiir, müzik ve daha birçoğu gibi, tüm sanatsal nitelik taşıyan eserler için de aynıdır.
İzlenimcilik sanatının öncülerinden Claude Monet bu sanat’ a temsilcilik etmiş en önemli sanatçılardan birisidir ve yine bu sanat akımına ismini veren, izlenimcilik denildiği zaman akla gelen ilk eserlerden birisi  ‘’ Gün Doğumu ‘’ adlı eseridir.
İzlenimci sanat eserlerinde sanatçılar içinde bulundukları doğayı tuvallerine objektif bir gerçeklikle yansıtmaktan kaçınmışlardır. Doğanın güzelliklerini gözleriyle gördükleri gerçeklikleri bir kenara bırakarak bu doğal güzellikleri hissettikleri ve güzelliğin kendi iç dünyalarında bıraktığı duyguları, sanatçı üzerinde bıraktığı etkileri, izlenimleri yaşanan duygusallığı tuvallerine aktarmışlardır.
Sanatçını bu şekilde yapmasının amacı ancak bu şekilde tabiatın gerçek güzelliğini ortaya çıkarmak olacağını düşünmüşlerdir. Gerçek güzelliğin sadece gözlerimizle gördüğümüz doğallık olmadığını, görünen gerçeklikleri ve nesnellikleri arka plana atarak doğaya gözlerimizle bakarken aynı zamanda da doğaya baktığımızda duygularımızla hissetmeyi amaçlamışlardır. Bu şekilde sanatçı izlenimleriyle doğanın kendi üzerinde bıraktığı duygusal algıyı tuvaline taşımıştır.
Claude Monet’ in ‘’ Gün Doğumu ‘’ adlı eserinde her sabah gördüğü manzara karşısında yaşadığı duygusal hisleri gerçeklikten ve reel olandan kaçınarak, sabahın kendisinde bıraktığı duygu ve düşüncelerini yeni bir anlatım biçimiyle ortaya koymuştur. Sanatçı manzara karşısında yaşadığı anlık duyguları tuvaline aktarırken duygularını ve o an o dakikalarda yaşadığı hislerini kaybetmemek ve tabiatın o anki güzelliğinin kaybolup gitmesi istemeyerek eserlerini çok hızlı bir şekilde ortaya çıkarmak istemiştir. Bu isteği karşında sanatçı eserini ortaya çıkartırken geçirdiği zamanın çok önemli olduğunu düşünerek bu anlık duyguların sadece o an ortaya çıkacağını, eserlerinde o an hissettiği duygularını yansıtmak için sabahın belirli saatlerinde çalışmalarını sürdürmüştür. Çünkü sadece o an yaşadığı duyguları yine o an içerisinde yaşanacağına inanmıştır. Günün diğer zaman dilimlerinde o an hissettirdiği duyguların kaybolacağını ve yalnızca o anlarda hissedilen duyguların gün içerisinde değişeceğini düşünmüşlerdir, o yüzden sadece günün kendileri belirledikleri bir saatte çalışmışlardır. Resimlerinde bu seçtikleri saat dilimi içerisinde tuvallerine aktarmak istedikleri duygularını yansıtmak için kullanacakları renkleri paletlerinde araştırma yapmaksızın renkleri fırçalarıyla olduğu gibi alıp bu renk arayışlarını tuvalleri üzerinde gerçekleştirmişlerdir. Bu durum üst üste birçok boya katmanının oluşmasına neden olsa da ortaya çıkan renklerin birleşimi izlenimci resimlerin en önemli unsurunu oluşturmuş, adeta bu akımın yapıtaşı haline gelmiş, resimlerde farklı ve naif bir anlatım ortaya çıkarmıştır.
İzlenimcilik sanat akımı bu temel ilkeler üzerine gelişmiş ve halen bu amaca yönelik çalışmalarını sürdüren kendi duygularının izlerini eserlerine yansıtan birçok sanatçımız vardır.
İzlenimci sanat eserlerine baktığımızda bildiğimiz; o sanat eserini günleri ya da haftaları anlatarak o geçen duygusal anları değil, saniyeleri, dakikaları ve saatleri yaşayarak o anın büyüsünü o tabiatı anlık güzelliklerinin sanatçıda bıraktığı duygusallıkları yansıtmasıdır. Bizlerde sanatçılarımızın bu tabiatın güzel yansıtmalarına baktığımızda o anın tadını çıkaralım.  
 Elif Tuğba NİŞANCI